İMAMOĞLU KÖFTE ve CİĞER
Görünürde, örgütlü yolsuzluk (hırsızlık), teröre destek gibi çok ağır iddialar ile yargılanan İmamoğlu’nu kurtarmak; arka planda ise hedef şaşırtıp turpun büyüğüne giden yolu kesmek için, fiziki şiddet uygulamaktan tutun, ajans işi sembollerle yapılan algı operasyonları dahil her yola başvuran İmamoğlu muhibbileri, son olarak sahneye anne-babasını da sürmüşler.
Anne İmamoğlu, “Evladımın görevi devlete hizmet etmek. Halkını seviyor, halk da onu seviyor. İçeride durmasına dayanamıyorum.
Bir an evvel evladımın çıkmasını istiyorum” demiş.
Anne yüreği yufka gibi incedir, el bebek gül bebek büyüttüğü evladının hapiste olmasına tahammül edemiyor, oğluna da toz konduramıyor normal, mâlum “Kirpi, yavrusunu ‘pamuğum’ diye severmiş. ”
Annedir,sözüne söz söylemek yakışmaz bize..
Ammâ velakin babası:
“Bizi bu kadar perişanlığa sürükleyenler, çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin.”
şeklinde iğrenç bir bed(dua)etmiş.
Bir gün öncesinden, kaybettiğimiz yakınlarımızın mezarı başında Kur’an okuduğumuz, dualar ettiğimiz; sonrasında sevdiklerimizle bir araya geldiğimiz, küçükleri hediyelerle sevindirdiğimiz, büyüklerimizin hayır duasını aldığımız,manevi duyguların pekiştiği, dayanışmanın, huzur, kardeşlik,sevgi ve hoşgörünün ön plana çıktığı, küskünlüklerin bitirilip dargınların barıştığı bayram günlerinde üstelik..
Yeri gelmişken söylemesek olmaz. Biz “köftecilik” ten köşeyi dönmüşler diye biliyorduk, meğer “ciğer” işleri de varmış.
Neyse meselemiz bu değil, geçelim.
Çok acayip bir beddua, ben bu yaşıma kadar böyle bir beddua duymadım.
Cahiliye dönemi Araplarda düşmanını öldürüp kalbini yeme ritüelini Hz. Hamza(ra)’nın şehit edilmesi olayından az çok biliyoruz; ama onlar bile sâdece düşmanına reva görmüşler bu vahşiliği, çocuklarını işe karıştırmamışlar.
Eski Yunan medeniyetinde, Yahudi ya da Haçlı kültüründe var mı bilmiyorum. Emin olduğum tek şey böyle gaddarca bir beddua İslâm Kültüründe yok; hiçbir Müslüman da böyle bir beddua etmez, edemez. Düşmanına bile…
Nasıl bir kültürden beslenmiş, nasıl bir karanlık ruh hali ise bu, anlamak mümkün değil. Sanki sadece onun oğlu yargılanıyor yolsuzluktan.
Oysa yakın tarihimizde yolsuzluk vb iddialarla tutuklanan bürokrat, belediye başkanı, vekil, bakan, başbakanlar var. Mesela Adnan Menderes ve bakan arkadaşları (Allah onlara rahmet etsin), sonradan uydurma olduğu ortaya çıkan iftiralarla idam edilmelerine rağmen kimseye beddua etmemiş, “devletimiz, milletimiz sağolsun” diyebilecek asâleti gösterebilmişlerdir.
Allah’tan haksız yere edilen bedduanın bumerang gibi sahibine geri döneceği uyarısı var, yaşarsak görürüz nasipse.
Meşhur hikayedir. Sabit bin Zuta, çok dindar bir gençtir. Bir gün abdest alırken dere ona kıpkırmızı bir elma getirir. Haram-helal ölçüsüne azâmi dikkat eden Sabit’in gaflet anına denk gelir ve elmadan bir ısırık almasıyla yüreğine pişmanlık ateşi düşmesi bir olur; çünkü elma ona ait değildir. Elma’nın sahibini bulur, o da kendisine hizmet etmesi şartıyla elmayı helal edeceğini söyler. Tam 7 sene hizmet eder elmanın sahibine. Sınavı geçmiştir Sabit. Bahçe sahibi kızıyla evlendirir onu. Bu evlilikten doğan çocuk da İmâm-Azam Ebu Hanife’dir.
Yani öyle bir adamın oğlu da İmâm-ı Azam olur.
Hani “Anasına bak, kızını al; kenarına bak bezini al. ” demiş ya büyükler, böylesi acımasız bir beddua edenin çocukları da( her türlü şirinlik gösterisine rağmen) nasıl olur, tahmin etmek zor olmasa gerek.
Yani demem o ki “Süt neyse kaymak odur. ”
Babası, gaddarlık kokan, iğrenç ötesi bir beddua eder,
Karısı:
“Bizim sayemizde emekliler et yüzü görüyor. ” der.
Oğlu:
“Biz bu ülkenin bel kemiğiyiz. Biz yoksak gelecek yok, refah yok, umut yok, mutluluk yok, huzur yok” mavalları okur.
Bu “üstenci” bakışa pek de yabancı değiliz.
Ne de olsa “Bu ülkede asıl da, asil de biziz, onlar geçici” diyen Türkan Saylan’ın müritleri hepsi.
Bir ağacın köklerindeki suyun yükselerek yapraklara kadar ulaşması misâli, “kibir” de bu “Beyaz Türkler”in tüm hücrelerine işlemiş.
Bunlar, “efendi”; halk, “maraba”
Her ne kadar “halktan yana görünmeye çalışsalar da olmuyor. Küpün içinde ne varsa dışarı o, sızıyor.
Allah bu milleti, bunların şerrinden korusun!