Karabük Haberleri

reklam

MUSTAFA ÇELENLİ YAZDI “ŞİKÂYET KÜLTÜRÜ İNSANLARI NEGATİF ETKİLİYOR”

MUSTAFA ÇELENLİ YAZDI “ŞİKÂYET KÜLTÜRÜ İNSANLARI NEGATİF ETKİLİYOR”
reklam
28 Eylül 2025 - 9:07

ŞİKÂYET KÜLTÜRÜ İNSANLARI NEGATİF ETKİLİYOR.

Kişinin, herhangi bir durumdan, sözden ya da davranış şeklinden rahatsız olup hoşnutsuzluğunu dile getirmesine şikâyet deniyor. Serzeniş, yakınma ve sızlanma kelimeleri ile eş anlamlı olan şikâyet; içinde bulunulan koşullardan memnun olmayan kişilerin yakınma hali olarak tanımlanıyor.

Şikâyet etmek kolay, çözüm önermek ise bilgi gerektiriyor. Herkesin her şeyden ve herkesten şikâyet ettiği günleri yaşıyoruz. Aslında bu durum oldukça tehlikeli ve düşündürücü. Zira şikâyet, sahibini negatif etkileyen bir haldir ve sorunlar karşısında hiçbir çözüm üretemeyen insanların yöntemidir. Kendinde veya toplumda bir şeyleri değiştirmeye çalışan insanların dilinde şikâyet olmaz. Çünkü onların şikâyet edecek vakti olmaz. Zira o kişi sürekli değişme ve gelişme derdinde olduğundan aciz ve çaresiz sözleri diline dolamaz.

Toplum olarak zor günlerden geçiyoruz. Sorunlar karşısında kimse kendisini çözümün bir parçası olma konumunda görmüyor ve sorumluluk almak istemiyor. “Bana ne” kültürü çok yaygınlaştı. Bir problem varsa ve eğer değiştiremiyorsam bunun sorumluluğu o problemi çıkaranlara aittir, başkasının günahı, benim sorumluluğum değil, her koyun kendi bacağından asılır mantığı hayatımıza hâkim oldu.

Behlül Dânâ Harun Reşit’e bir konu iletmişti. Harun Reşit onu; sen, bu konulara fazla takılma Behlül, “Her koyun kendi bacağından asılır”diye teselli etmeye çalıştı. Bu sözden bir ders çıkarmak gerektiğini gören Behlül bir koyun keserek sarayın mahzenine astı. Birkaç gün sonra saraya bir koku yayıldı. Hizmetçiler arayıp tarayınca mahzende bacağından tavana asılmış koyunu buldular ve Harun Reşit’e haber verdiler. Harun Reşit meseleyi hemen anladı ve Behlül’ü çağırdı. Bu ne iş Behlül diye sorunca Behlül ders niteliğindeki şu cevabını verdi: Efendim siz her koyun kendi bacağından asılır demiştiniz. O koyun da kendi bacağından asıldı ama görüyorsun ki kokusu herkesi rahatsız etti. Umursamayıp engel olmadığınız kötülük sizi de herkesi de rahatsız eder. Demek ki bana ne kültürü toplumun felaketini hazırlayan tehlikeli bir anlayıştır.

Araştırmalar çok fazla konuşan insanların çok şikâyet ettiklerini tespit etmiştir. Kendi fikirlerine toz kondurmayanlar, her konuda kendini haklı görenler en çok şikâyet eden insanlardır. Aslında bunun adı kibirdir. Kibir ise Allah’ın hiç sevmediği bir huydur. Kibirli insanlar kendi düşüncelerini mutlak doğru olarak gördükleri için farklı düşüncelere tahammül edemez hemen şikâyete başlarlar.

Yaşam felsefesini şikâyet üzerine inşa eden bir toplum haline geldik. Karı- kocadan, İşçi- işverenden, Öğrenci- öğretmenden, Anne baba- çocuklarından, Amir- memurundan, Cemaat- imamından, Gençler- yaşlılardan yani herkes birbirinden şikayetçi. Sorunları çözme, çözüm üretme mevkiinde olan etkili ve yetkili kişiler bile şikâyet ediyor. Kimi kime şikâyet ediyorsun, sorunu çözmesi gereken sen değil misin diyorsun, şikâyetlenme başka boyuta geçiyor.

Sürekli şikâyette bulunmakla sorumluluklarımızı üzerimizden atabileceğimizi, günahın bizden gideceğini zannetmeyelim.Şikayetlerimizde haklı olsak bile omuzlarımızdaki yükümlülükten kurtulamıyoruz. Sürekli şikâyet etmek sorunları çözmüyor, tam tersine problemleri daha da içinden çıkılamaz hale getiriyor. Zira şikâyet kültürü insanları pasifize ediyor. Sadece şikayetle yetinen, sorumluluk almayan insanlar çözümün değil sorunun parçası oluyorlar. Yük almıyor, yük olmaya başlıyorlar.

Aslında kişinin sürekli şikâyet halinde olması nefsin bir tuzağı, şeytanın bir kuşatmasıdır.Şikâyete sığınarak kendimizi sorunlardan ayrı tutmuş, adeta “benim bunda hiç kusurum yok”demiş oluyoruz. Gerçekte eleştirdiğimiz şeylerin bir parçası da biziz. İğneyi önce kendimize batırsak, kendimizi temize çıkarmaya çalışmak yerine yanlış gidişatı düzeltmek için bir gayretimiz olsa daha doğru bir iş yapmış oluruz. Şikâyet kültürünün girdabına düşen kasvet çukurunun karanlığında kaybolur. Cemil Meriç’e göre “Her şeyden şikâyet edenler ille de durumlarından memnun olmayanlar değil; tersine şikayetiyle mutlu olanlardır. Vakit geçmiyor diye şikâyet ederiz. Halbuki geçmesini istediğimiz hayatımızdır, bir yandan da hepimiz ölümden korkarız.”

Şikâyet ettiğimizde, kusurlarımızı ört pas etmiş olduğumuzu zannederek işin kurnazlığına kaçmış oluyoruz. Bilelim ki; kulluğun gerekliliklerini yerine getirme konusunda sorumluluktan kaçış yoktur. Kusurlarımızı itiraf ederek, mesuliyeti yüklenmek zorundayız. “İnsanların inanç ve ibadetleri ne kadar azsa, şikayetleri o kadar çoğalır” diyor Hekimoğlu İsmail.

Başkası düştü mü, çürük tahtaya basmasaydı diyor, kendimiz düşünce tahtanın çürük olmasından şikâyet ediyoruz.Düzeltmek için çırpınmak gerekirken sadece yakınıyor ve sızlanıyoruz. Bir başkasına suçu yıkmada üzerimize yok. Hayatımızı hep şikâyet üzerine kurgulayarak ilerde yaşanması kaçınılmaz olan büyük pişmanlık ve perişanlıkların sebebi bizzat kendimiz oluyoruz. Toplumsal felaketler, Allah’ın bir cezası değil, halinden memnun olmayan, şükretmeyi unutan toplumların kendine gelmesi için ikazıdır.

Üzerimize çöken kasvet ve gafletin bir nedenini de her halimizden şikâyet etmemizdir diye ifade ediyor büyüklerimiz.Umutla direnmek, taşın altına elimizi koymak yerine zamandan şikâyet ediyoruz. Ahir zaman tellallığı yaparak bazen kaderden bile şikâyetçi oluyoruz. Kaderimize küsüyor, fıtratımızdan kaçıyoruz. Şikâyet ettiğimiz yaşamların belki de başkasının hayali olduğunu hiç düşünmüyoruz.

Şükür ehli olmamız gerekirken şikâyet ehli olduk. Yer yer haklı serzeniş, yerinde sitemlerimiz olabilir. Yerinde ve usulünce bir şikâyet insani bir haldir. Fakat işin aşırısı bizi bozuyor. Efendimiz (sav) ‘’Dünya da rahatlık yoktur.’’ Buyuruyor. Kusursuz, masum insan da yoktur elbette. Hayatı böyle okumamız gerekiyor. Mesul olduğumuz şeylerle meşgul olmayı hayatımızın felsefesi haline getirmemiz lazım.

Hayatın içinde şikâyetler üreterek, kendimizi işin içinden sıyırıp konfor alanları oluşturmamalıyız. “Konfor ruhun bataklığıdır” diyor bilge adamlar. Kıyamet kopuyor olsa bile elimizdeki fidanı dikme derdinde olmamızı tavsiye ediyor Peygamberimiz. Yoksa, Gazze’li masum çocuklar yarın şikâyetlerini geri çekmezlerse Allah’a vereceğimiz hesap hiç kolay olmayacak. Yalnız ve çaresiz kaldığımızdan şikâyet ederken, yalnız ve çaresiz bıraktıklarımızı hiç görmüyoruz. Göremeyiz elbette. Gözlerimiz yok ki. Olan gözümüz zaten başkalarında. Bize göz mü kaldı?

Neyse, Abdülkâdir Geylâni Hz. nin şu veciz sözleri ile yazımızı sonlandıralım;
“Ademoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikâyet etmesi yüzündendir.”

reklam
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Copyright © 2023. Karabük Haberleri Her hakkı saklıdır.