Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, İstanbullular analarının beşiğini tıngır mıngır sallar iken ve dahi in cin uykuda iken, karanlığı ve sessizliği fırsat bilen uyanıklar, İYİ Parti İstanbul İl Binasının karşısında bulunan bir inşaatta hırsızlık yapmak için harekete geçer.
Ama inşaatta yasal mermileriyle onları bekleyen bir gece bekçisi olduğunu hesap etmemişlerdir.
Hırsızları fark eden inşaatın bekçisi, peşlerine düşer, onları kaçırmak için havaya ateş eder, olacak ya kurşunlardan bir tanesi tesadüfen İstanbul İyi Parti İl Binasının camına isabet eder.
Bina görevlileri, sabah gelince camdaki kurşun deliklerini fark edip yaygarayı koparırlar.
Yani olayın İYİ Parti ile uzaktan yakından alâkası yoktur.
Amma velâkin 6’lı masada kendisine kumpas kurulunca masayı tekmeleyen; ama bir otelde Kılıçdaroğlu ile 13 dakikalık gizemli bir görüşmeden sonra masaya kuzu kuzu dönmek zorunda kalan, arada geçen 3 günde 25 yıllık edilen galiz küfürlere, ağır hakaretlere ses çıkar(a)mayan, yetmezmiş gibi HDP’nin de koalisyona dahil olmasıyla iyice köşeye sıkışan Akşener, bu vesileyle bir çıkış yolu buldum zannıyla ansızın, vurduğu yerden ses getiren bir külhanbeyi olduğunu hatırlar.
(İşin en acı yanı, bu izâhı mümkün olmayan keskin rücûların sonucunda, karizmasının fenâ halde çizildiğinin de İYİ PARTİ’nin büyüsünün bozulduğunun da farkındadır. Akabinde son anketlerde oylarının %5′ lere kadar düştüğünün de…)
Fırsat bu fırsat deyip çareyi,
“Meral Akşener’i korkutacak adam anasından doğmadı, korkmuyorum Recep Bey! Tehditlerini vazife bilerek üzerimize gelen kurşunları çek; eğer geleceksen, sen gel!” diyerek elinde hiçbir bilgi, belge olmadan, Cumhurbaşkanına seviyesiz bir üslupla, sahte bir kabadayı edasıyla efelenmekte bulur.
Ama işin aslı anlaşılınca, külhan beyimiz süt dökmüş kediye döner.Kendisi mahçup, ona güvenenler mahcup..
Oysa daha önceki hatalardan ders çıkarılmalıydı.Olan biteni anlaşılmadan, sonunda mahçup olma ihtimali düşünülerek, aceleyle verilen bir ”ergen” tavrı yerine daha ağırbaşlı, mâkul bir tepki verilebilirdi.
En basitinden ararsınız emniyet müdürünü ”Ne oluyor?” diye sorarsınız, sonrasında eklersiniz:
”Kıymetli müdürüm,Türkiye çok nâzik bir ortamdan geçiyor. Tam da seçime giderken provokasyonlara izin vermemek adına sizden âzâmi gayret gösterip bu olayı bir an önce aydınlatmanızı bekliyorum. Bu konuda bizim de elimizden gelen katkıyı sağlamaya hazır olacağımızdan şüpheniz olmasın.”
Ardından, kameraların karşısına geçip devlet terbiyesi görmüş sorumlu bir siyasetçi edâsıyla ”Gerekli incelemeler yapılıp sonuca ulaşılınca sizlere bir açıklama yapacağım.” dersiniz.
Sorumlu, tecrübeli bir siyasetçiden beklenilen budur. Sonuçta Akşener, yılların siyasetçisi,üstelik hasbelkader 6 ay da olsa İç İşleri Bakanlığı yapmış bir siyasetçi, yol yordam bilir diye düşünüyorsunuz ister istemez..
Amma velâkin niyetler İYİ(!) olmayınca…..
İçine düştüğü (düşürüldüğü) açmazdan kurtulabilmek için en küçük bir durumdan vazife çıkarıp mağduriyet üretmeye çalışan Meral Hanım için (kendince) müsait ortam oluşmuştur, ağzındaki baklayı çıkarıverir:
“14 Mayıs’ta oylarınızı Millet İttifakından yana kullanacaksınız. Bu kadına, İyi Parti’ye oy vereceksiniz ve sayın Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz, 13.Cumhurbaşkanını seçeceksiniz.”
Aylarca, ısrarla “kazanacak aday” Kılıçdaroglu değil, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş diyenin de kendisi değilmiş gibi.
Büyü bozulmuştur bir kere, ne yapılsa boş.
İYİ PARTİ’de işler İYİ gitmiyor vesselam…